Arman (Kıvanç Tatlıtuğ) Türkiyedeki küçük bir liman kasabasında deniz biyoloğudur. Dalış yaptığı ve denizdeki canlıların fotoğraflarını çektiği bir günün ardından sürpriz bir ziyaretçisi olur. Eski kız arkadaşı ve eski sınıf arkadaşı olan Defne (Özge Özpirinççi) onu bu parlak sahil kasabasında yakalar ve Erebus Çukuru’nu keşfetme görevine katılmaya ikna eder. Bu görev, Arman’ın ayrı yaşadığı iş adamı babası Asil Kaya (Selçuk Yöntem) tarafından finanse ediliyori. Ancak Defne, Arman’ı, yapacakları dalışlarla babasının sondaj yapmak istediği petrol rezervlerinin üzerinde korunan mercanları bulacağına ikna ediyor. Babasının arzularını baltalarken hayalindeki bölgeyi keşfetme fırsatının heyecanını yaşayan Arman, denizaltısıyla Defne’nin ekibine katılır. Çekirdek ekiplerinde Arman ve Defne’nin sınıf arkadaşlarından biri olan Cem, okyanus bilimci Felix ve araştırmacı Rana yer alır.
Test dalışından çıktıklarında, destek gemilerinin mürettebatının ayrıldığını görürler. Defne’nin nişanlısı Kaan’ın yaklaşan güneş felaketini anlatan ve sığınaklara sığınabilecekleri Kos’a gitmelerini söyleyen bir videonun olduğu bir dizüstü bilgisayar bulurlar.
Yakamoz S-245, bir Türk film ekibinin çoğunluğu denizaltında geçen post-apokaliptik gerilim türündeki mükemmel bir ilk denemesi. Olay örgüsü çok hızlı ilerliyor ve her bölüm merak uyandıran bir son ile bitiyor. Aynı zamanda Into The Night evreninin benimsediği tarz ile uyumlu. Olay örgüsü çoğunlukla Into The Night dizisindekiyle benzer yönler taşıyor. O dizide oyuncular bir uçakla gün ışığından kaçarken Yakamoz S-245 dizisinde kahramanlarımız bir denizaltıyla gün şığından kaçmakta.
Bu kıyamet sonrası senaryoda görece benzer bir durum da oyuncu kadrosu. İki yapım da birden fazla ulustan insanı bir araya getiriyor. Ancak bizimkilerin çektiği dizi Into The Night’ın uluslararası havasından oldukça yoksun. Şöyle ki Into the Night dizisinde genelde her ulustan birer insan var. Bunlardan biri de Almanya’da yaşayan bir Türk. Herkes de kendi kültürel bağlarına ve geleneklerine göre olaylar karşısında bir tavır alıyor. Ancak, Yakamoz S-245’e baktığımızda Türkiye’de çekilen ve başrol oyuncularının çoğu Türk olan yapıma baktığımızda elde avuçta birkaç tane Türk karakter kalıyor neredeyse. Umut, Boşnak kökenli; Defne, Alman kökenli; Cem desen Türk gibi görünüyor ama o cümleler o tavırlar… Sanki Los Angeles gettolarından fırlamış bir serseriden farksız. Başrol Arman ise az buçuk kriterlerimizi sağlıyor. Bir kere babasının Holding‘i var. Bir Türk dizisinin olmazsa olmazı…
Dizinin yapımını diğer Netflix projelerinde olduğu gibi Jason George üstlenmiş. Proje diyorum, çünkü bu gibi yapımlar Netflix’in yerel yatırımları olarak değerlendiriliyor ve oyuncular oranın insanından olsa da içeride yapımcının da tuzu bulunuyor. Ama bizim bu dizi Yakamoz S-245 fazla tuzlu olmuş. Sözde içilen kahveden bile tuzlu…
Şöyle ki, karakterlerden kısaca bahsederken Cem’den bahsetmiştim. Adamımız normalde Türkçe konuşan tipik bir bilim insanı. Ama Felix ile birlikte olduğu yerlerde neredeyse Felix’ten daha yabancı. Felix zaten ayrı bir olay. Gerçekte olduğu gibi dizide de doğma büyüme Almanyalı birini canlandırıyor. Ama senden benden iyi ingilizcesi var. Tamam bunu bilim insanı olmasına bağlayabiliriz. Bunu geçtim. Peki ya Felix’in olduğu her sahneden neden herkes onun dilini konuşmak zorunda kalıyor? Adeta bir sokak serserisi tiplemesine bürünmüş Altan karakteri bile Felix’in yanında kendini İngilizce konuşmak zorunda hissediyor. En acısı da şu ki; Bir sahnede Türkçe konuşan iki kişi varken konuşmaya Felix katıldığında kendi aralarında İngilizce konuşmaya başlamaları. Bu nedir abi?!
Tamam hadi karakterleri geçtim. Bu senaryolara alışık değiliz, bünye kaldırmıyor olabilir. Türk oyunculara bu tip roller farklı görünmelerine neden oluyor olabilir. Çoğu sahnede böyle bir yerde böyle bir tepki vermesi saçma olmuş şeklinde yorumlamalarım çok oldu. Öte yandan ne zaman denizaltına girilse ortamda bir gerginlik havası hakim. Into the Night dizisinde bu kadar değildi gerçekten ya.
Şu ana kadar izlediğim film ve dizi yapımlarında şunu gördüm. Ortadaki olay ne kadar karmaşık olsa da izleyicinin anlayabileceği basitliğe indirgenir ki izleyicinin seyir zevki kaçmasın. Bazen o kadar karmaşık cümleler kuruluyordu ki anlamakta güçlük çekmekten Türkçe altyazı açıp izlemeye başladım. Hem karmaşık kavramlar hem de çoğu oyuncu lafları yuvarlıyor. Mikrofon desen uzaktan mı tutmuşlar nedir bazı kelimeler havaya karışıp gidiyor.
Yapımcının kattığı tuzdan bahsetmişken şuna da değinmeden edemeyeceğim. Dizinin bir sahnesinde 2 asker bir kasadan para ve değerli şeyler çalmaya çalışıyor. Bu askerlerin de isimleri Ömer ve Ali. Diğer oyunculara baktığımızda gayet sıradan isimler varken özellikle kasadaki paraları çalmaya çalışan askerlerin isimleri neden bunlar seçilmiş? Anlamak güç.
Askerlere gelelim biraz da. Evet çoğu filmde iyi de gösterilir kötü de gösterilir. Çürük elma da vardır iyi elma da. Into the Night dizisi ile karşılaştırdığımızda orada da gördük ama bu kadar da değil. Biri tacize kalkışır, birileri hırsızlığa soyunur, biri kafayı yer, biri kafasına sıkmaya çalışır. Tamam anladık güneşten kaçıyorsunuz da bu kadarı aynı anda aynı mekanda denk gelmez canım.
Son olarak Türk dizilerinin kaçınılmaz argümanı olan izleyicinin aklında soru işareti bırakmama olayına burada da yer vermeden edememişler. Şöyle ki mini dizi veya dizi yapıyorsan birkaç bölüm ana konuyu ballandıra ballandıra anlatırsın ama detay vermezsin ki az çok merak uyansın. Ya abi daha dizinin ilk bölümünde daha yarısı bile olmamışken niye hemen her şeyi açığa vuruyorsun ki? Az merak edelim. Az oyuncuların o meraklı ve araştırmacı tavırlarına tanık olalım. Yok, olmaz. Belki seyirci anlamaz kapatır gider diziyi. Bu dizi TV’de yayınlanmıyor ki… İzleyici onu izlemek istediği için açmış. Rastgele kanal değiştirirken denk geldiği veya reklam arasını beklerken izlediği bir şey değil.
Senaryo ile ilgili daha fazla mantık hatası anlatmamak için kendimi zor tutuyorum. O yüzden bir an önce diziyi izleyip tanık olun lütfen. Zaten Into the Night’ı izlediyseniz aynı evrende geçen bu diziye de hem bu alanda bir ilk deneme tadında olduğundan hem de bu kadar sıradışı saçmalığın bir arada verildiği bir yapım olduğundan dolayı bir şans vermelisiniz.
Cevapla
Yorumları Gör