İnci

steinback inci

Az sayfalı kitaplar okuyarak okuma alışkanlığımı pekiştirmeye çalıştığım bu serüvenimde artık yavaş yavaş beni içine çeken türü/türleri keşfetmiş gibiyim. Serüvenime biraz da farklı yazarları deneyimleyerek devam etmek istedim. Edgar Allan Poe’nun anlatış tarzını beğensem de biraz yoğun bulduğum için aynı yazarla devam etmek istemedim. Peş peşe aynı yazarı okumanın da beni sıkacağını düşündüm. Bu düşünceler ışığında da John Steinbeck tarafından yazılmış İnci adlı hikayenin Özdemir Yayınları’ndan çıkan Google Play’deki kitabını seçtim.

Steinbeck, bu eseri yazarken Amerika’da Büyük Buhran döneminde tanık olduğu ekonomik eşitsizlikleri ve yoksullukla mücadele eden insanların hikayelerini eserine yansıtmış.


İnci’nin doğuşu, yazarın Meksika’da araştırma yaparken yerel halk arasında anlatılan bir inci avcısının hikayesi ile başlıyor. Hikayenin baş karakteri Kino, bir inci avcısıdır. Kino, eşi Juana ve bebekleri Coyotito ile küçük bir sahil köyünde yaşamaktadır. Ailenin huzurlu ama yoksul yaşamı Kino’nun bulduğu bir inciyle değişir. Bu inci, başlangıçta ailenin tüm sorunlarını çözecek bir umut ışığı gibi görünse de zamanla köy halkı, tüccarlar ve hatta yabancılar, bu inciye sahip olmak için Kino’nun peşine düşer.


Steinbeck hikayeyi anlatırken daha önce rastlamadığım etkileyici yöntemlere başvurmuş. Kitaptaki satırlar zihnimde sahneler oluştururken bu sahnelerin arkaplanına müzik de ekleniyor. Bu, yazarın kelimeleri seçerken ne kadar özenli ve bilinçli davrandığını açıkça gösteren bir detay gibi. Her cümlede oluşturduğu ritim ve duygusal yoğunluk, okuyucuyu hikayenin derinliklerine çekerken, sade ama etkili bir anlatımla karmaşık duyguları açığa çıkarıyor.

Steinbeck’in dili basit gibi görünse de, daha yakından incelendiğinde ustalıkla işlenmiş olduğunu fark edebilirsiniz. Cümlelerinin kısa ve vurucu yapısı, hikayenin temposunu belirlerken, okuyucunun dikkatini her zaman diri tutuyor. Örneğin, Kino’nun incinin peşinde koşarken yaşadığı içsel çatışmalar ve dünyaya karşı verdiği mücadele, anlatımın ritmiyle uyum içinde ilerliyor. Bu da hikayenin daha güçlü bir duygusal etkisi olmasını sağlıyor.

Kitabın sonunda, Steinbeck’in anlattığı hikayenin sadece bir trajedi değil, aynı zamanda bir uyarı olduğu hissine kapılmak mümkün. İnsan doğasının zayıflıklarını ve açgözlülüğün toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini yalın bir şekilde gözler önüne seren bu eser, günümüzde de güncelliğini koruyan mesajlar içeriyor. İnci, sadece bir hikaye değil, aynı zamanda insanın kendi arzularıyla nasıl bir felaket yaratabileceğine dair zamanın ötesinde bir metafor olabilir.