Edgar Allan Poe’nun bu eseri ünlü dedektif C. Auguste Dupin’in yer aldığı üçüncü ve son macerasını konu alıyor. Bu hikayeyi okuma sebebim de bu. Morgue Sokağı Cinayeti‘nden sonra Marie Rogêt’nin Sırrı‘nı okuyup içim dışım Poe olsa da serinin sonunu getirebilmek adına bu hikayeyi de okumak istedim.
Hikâye, Fransa’nın Paris kentinde geçer ve bir bakanın, kraliyet ailesine ait gizli bir mektubu çalmasıyla başlar. Polis, her türlü arama yöntemine başvursa da mektubu bulamaz. Bunun üzerine, olayın çözümü için dedektif Dupin’den yardım istenir. Dupin, mektubun yerini tahmin etmekle kalmaz; fazlasını yapar.
Hikâye, aranan mektuptan öte, insan psikolojisi ve algısına odaklanır. Poe, diğer hikayelerine benzer şekilde “basit olanı gözden kaçırma” temasını işler. Mektup, aslında herkesin görebileceği bir yerde saklanmıştır, fakat karmaşık düşünmeye alışmış zihinler bunu fark edemez.
Dedektif Dupin, zekâsı ve üstün düşünme yeteneğiyle adeta bir satranç oyuncusunu canlandırmaktadır. “Çalınan Mektup” ise sadece bir mektup değil; aynı zamanda güç, kontrol ve şantaj için bir araçtır.
Dupin’in konuşmalarından anladığım kadarıyla “entelektüel” sayılabilecek birikimi var ve Poe bununla birlikte detaylara verdiği önemi bir araya getirip bu hikâyeyi polisiye türünün vazgeçilmezlerinden biri yapmış.
Ustalıkla yazılmış bir hikaye ve üstün bir titizlikle ele alınmış bir karakter bir araya gelip mükemmel bir eserin ortaya çıkmasını sağlamış. Ancak nedense ilk kitaptaki heyecanı serinin ikinci ve üçüncü kitabında yakalayamadım. Üstüne üstlük anlatım tarzı ve betimlemeler bazı kısımlarda fazlasıyla boğucu bir hal aldı. Dolayısıyla uzun bir süre Poe okumaya ara vereceğim gibi görünüyor. Ancak bu hikayenin e-kitap biçimini ararken babil kitaplığı adında bir seçki buldum. Oradaki kitaplardan okumaya devam edeceğim.
Cevapla
Yorumları Gör